Tarih, insanlık deneyiminin karmaşık bir mozağidir; zaferler, yenilgiler, ilerlemeler ve geri dönüşlerle doludur. Bu mozaikte özellikle dikkat çekici olan parçalar, toplulukları derinlemesine etkileyen ve onların kaderini şekillendiren olaylardır.
Japonya’nın tarihine baktığımızda, “Seclusion Edict” (Japonca: Sakoku Rei) olarak bilinen bir kararın önemi açıkça görülür. Bu karar, Edo döneminin başlarında (1603-1868), Tokugawa shogunluğu tarafından çıkarılmış ve Japonya’yı yaklaşık iki yüzyıl boyunca dış dünyadan tecrit etmiştir.
Bu kararı anlamak için o dönemdeki Japonya’nın siyasi ve sosyal yapısını incelemek gerekir.
Tokugawa Ieyasu, Japonya’yı birleştirdikten sonra ülkeyi yöneten shogunluk sistemi kurmuştur. Bu sistem, güçlü bir merkezi otorite ile bölgesel daimyo lordlarını kontrol altında tutmayı amaçlamıştır. Ancak Japonya, Avrupa kolonilerinin hızla yayıldığı ve yeni ticaret yollarının keşfedildiği bir dönemde bulunuyordu.
Portekizliler ve Hollandalılar gibi Avrupalı tüccarlar, Japonya’nın zengin kaynaklarına erişmek ve Hristiyanlığı yaymak amacıyla ülkeye gelmeye başlamışlardır. Bu durum, Tokugawa yönetimini endişelendirmeye başladı.
Avrupa güçlerinin artan nüfuzunun Japonya’nın politik istikrarına ve kültürel bütünlüğüne tehdit oluşturabileceği düşüncesi hakim oldu. İyeyasu’nun torunu Tokugawa Iemitsu, bu tehdidi azaltmak için 1635 yılında “Seclusion Edict"ı çıkardı.
Bu karar, Japonya’nın dış dünyayla temasını büyük ölçüde sınırlandırdı. Sadece Hollandalılar ile sınırlı bir ticaret imkanı sağlanmıştı ve Japon vatandaşlarının ülkeyi terk etmesi yasaklanmıştı.
Hristiyanlığın yayılması da yasaklandı ve Japonya’daki Hristiyanlar zorla İslam dinine geçirilmeye çalışıldı.
Seclusion Edict’in sonuçları derin ve uzun süreli oldu. Japonya, bu karar nedeniyle teknolojik ve bilimsel gelişmelerden geride kaldı. Ancak bu tecrit dönemi, Japon sanatı ve kültürünün gelişmesi için de fırsat yarattı.
Zen bahçeleri, ukiyo-e (ağaç kabuğu baskısı) resimleri ve kabuki tiyatrosu gibi geleneksel sanat formları, bu dönemde büyük bir yükseliş yaşadı.
Seclusion Edict’in Japonya Üzerindeki Etkileri: Bir Bakış
-
Teknolojik Gelişmelerin Yavaşlaması: Batı dünyası sanayi devrimi ve diğer önemli teknolojik yenilikleri yaşarken, Japonya bu gelişmelerden uzak kaldı.
-
Kültürel Ayrımcılık: Dış dünyayla temasın kesilmesi, Japon toplumunun kendi içine kapanmasına ve kültürel ayrışmaya yol açtı.
-
Güçlenme: Şogunluk sistemi, dışarıdaki tehditleri bertaraf ederek gücünü pekiştirdi.
-
Sanatsal Gelişime Destek: Tecrit dönemi, Japon sanatının ve kültürünün özgün bir kimlik geliştirmesine olanak tanıdı.
Diderot’un “Japon Estetiği” Üzerindeki Etkisi: Batı Dünyası ile Yeniden Bağlantı
Fransız filozof ve yazar Denis Diderot (1713-1784), Japon sanatı hakkında yazdığı eserleriyle Avrupa’da Japon estetiğine ilgi uyandırmıştır. Diderot, 1762 yılında yayınlanan “Encyclopédie” adlı eserin bir bölümünde Japon seramikleri ve gravürlerini övmekle kalmamış, aynı zamanda Japon kültürünün Batı dünyasına ilham vermesi gerektiğini savunmuştur.
Seclusion Edict’in Sonu: Japonya’nın Yeniden Açılması
- yüzyılın ortalarında, ABD komodoru Matthew Perry liderliğindeki Amerikan donacıları, Japonya kıyılarına yanaştı ve ülkeyi açmaya zorladı. Bu olaylar “Seclusion Edict"in sonunu getirmiş ve Japonya’yı yeniden dünya sahnesine çıkarmıştır.
**
Seclusion Edict**, Japon tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Bu karar, Japonya’nın siyasi ve kültürel gelişimini derinden etkilemiştir. Günümüzde bile Japon sanatı ve kültürünün izleri, bu tecrit dönemine kadar uzanmaktadır.
Diderot gibi Batılı düşünürlerin Japon sanatına olan ilgisi, Seclusion Edict sonrası Japonya’nın dünya ile yeniden bağlantı kurmasını kolaylaştırmıştır.